Eski ismi Berçenek olan Tarlacık Köyü’nde dünyaya geldi. 1955 yılında daha sonra Ankara’ya nakledilen Mersin Astsubay Okulu’na kaydoldu. 1960’da eşi Suna’yı kaçırdı ve 6 ay köyünde kaldı. Bu sırada okulu Balıkesir’e nakledildi. Okul komutanının çabası ile yeniden okula dönen Aşık Mahzun’i, 6 ay devamsızlık yaptığına ilişkin bir ihbar üzerine okuldan atılınca yeniden köyüne döndü. 1964 yılında ilk plağı ile müzik piyasasına girdi.
Bir süre Gaziantep’te ikamet ettikten sonra Ankara’ya taşındı. 1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Derneği Genel Başkanlığı’ni yürüten Aşık Mahzuni Şerif, Pir Sultan Abdal Dernekleri Genel Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığı, Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği ve Ozan-Der Onur Kurulu Başkanlığı’nı da yaptı. Evli ve 8 çocuk babası Aşık Mahzuni 17 Mayıs 2002 tarihinde Köln’de Hakka yürüdü.

Türk halk müziği sanatçılarının başvuru kaynağı,söz ve beste deposu olan Aşık Mahzuni birçok dinleyecisi açısından günümüzün çağdaş Karacaoğlan’ıydı. Dom Dom Kurşunu (Araştırmacı Yazar Battal Pehlivan Aşık Mahzuni Şerif’i yaşamı ve sanatı üzerine yaptığı incelemenin adı da Dom Dom Kurşunu idi), Yuh Yuh, Fadimem, Gül yüzlüm, Ciğerparem ve Ekmek kölesi gibi eserleriyle tanınan Aşık Mahzuni’nin türkülerini İbrahim Tatlıses’ten Mahsun Kırmızıgül’e kadar birçok türkücü ile bazı pop müzik sanatçıları da okudu. Halk şiirine gönül veren ve konuşma dilini şiirleştiren Aşık Mahzuni’nin 400’e yakın plağı, 50 kasedi ve yayınlanmış 9 adet kitabı bulunuyor.

HAYATI (ARAŞTIRMA)

Sizlere Aşık Mahzuni’yi anlatırken aslında kendisini biz değil kendisi bize kendisini sanatıyla, mücadalesiyle anlatacaktır. Aşık Mahzuni’yi tanıdıkca onun tüm zamanlarda bu tür insanların ne kadar zor şartlarda yaşadıklarını ve yaşadıkları çağlara damgasını nasıl vurduklarını anlıyacağız. Bazı şeyler vardır insana işte ben buyum der. Aşık Mahzuni Şerif’de sanatıyla ve mücedelesiyle adeta insana ben buyum der. Kendisinin “Benim söylediklerim neyse ben O’yum” sözü buna en iyi örnektir. Aşık Mahzuni’yi sizlere anlatırken kendisinin hayatını kısa fakat sanatını, dünya görüşünü ve mücadelesini geniş ve Aşık Mahzuni’ye yakışır bir şekilde anlatacağız.

Maraşın Afşın ilçesi Berçenek köyünde baba Zeynel Cırık ve ana Döndü Cırık köydeki ağanın tarlasında Maraba olarak çalışırlar. Kendileri zor şartlarda yaşam mücadelesi verirken 1940 yılında bir oğlu olur ve adını Şerif Cırık koyarlar. Aşık Mahzuni kendi doğum tarihini anlatırken “Babamın dediği doğruysa, anamın da dediği doğruysa 1943 yılının Ocak 3’ünde Afşın’a bağlı Berçenek köyünde doğmuşum” der. Asıl doğum tarihi 1943 olmasına rağmen nüfus kayıtlarında Aşık Mahzuni’nin doğum tarihi 3 Ocak 1940 olarak geçer. Çünkü o zamanlarda doğum tarihinin pek önemi yoktur.

Çocukluğu kendi köyünde geçer ve köyünde okul olmadığı için Elbistan’ın Alembey köyünde medresesi olan Lütfi Efendinin medresesine kuran hafız kursuna gönderilir. Mahzuni o yıllarını “ Bizim çevremizde kocaman bir yobaz bulutu döner. Hacı Lütfi Efendi hiç çekinmeden, canının istediği şekilde bilmediğimiz dillerle, bilmediğimiz isimlerle fetvalar verirdi durmadan. Arapcayı o zaman öğrendim. Şimdi Arapcayı yazıp okuyabiliyorum. Lütfi Efendinin medresesinde üçbuçuk sayfada kaldım “ diyor. Daha sonra köyde okul açılır ve gelen eğitmenle ilkokulu bitirir.

Afşın ve Elbistan’da üniformalı asker gençleri gürür ve onlara özenir.”Gün oldu gönül bir şeye takıldı” der Aşık Mahzuni. İstediği olur ve 1956 yılında Mersin 3. Assubay Hazırlama Okulu’na başlar ve 1959 yılında başarı ile bitirir. Ordonat Tekniker sınıfına ayrılır ve Ankara Ordonat Tekniker okulu’na gider ve ilginçtir okuduğu ve ödüller aldığı okul daha sonra 1971 askeri darbesinde mahkeme salonuna çevrilir ve Aşık Mahzuni okuduğu sınıfında hakim karşısına sanık olarak çıkar ve orada yargılanır.

Bu arada Aşık Mahzuni 12-14 yaşlarında önlüklü bir İlkokul öğrencisi iken ailesinin baskısıyla dayısının kızı Emine ile nişanlanır. Daha sonra evlenir ve bu evlilikte bir kızı olur. Yapılan zoraki evliliği okul yıllarında bitirir ve boşanır.
Okul dönemlerinde Bağlama çalmasını öğrenir ve yavaş yavaş şiir yazmaya başlar. Kendisinda halkçılık ruhu başlar ve okuduğu Kuleli Askeri Lisesinde sistemle ters düşer ve ordudan ayrılır.
1961 yılında İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir genç kızla tanışır ve evlenmeye karar verir. Fakat Suna 14 yaşında olduğu için evlenmeleri engellenir ve bu evliliği o dönem medya’ya konu olur. Sonra Suna ile evlenir ve bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adında 3 çocuğu olur. Hayatı boyunca ihanetlere uğramış Aşık Mahzuni bu evliliğinde en yakın arkadaşının ihanetine uğrar bu arkadaşı Suna’yı kandırır ve birlikte kaçarlar.
1963 yılında Yazar Halil Aytekin ile tanışması Aşık Mahzuni’nin hayatının dönüm noktası olur. Halil Aytekin’nin yardımlarıyla gazeteci Fikret Otyam ile tanışır ve Aşık Mahzuni ile ilgili ilk yazı Cüneyt Arcayürek kaleminde Hürriyet’te yayınlanır.
Bu dönem TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) kuruluş yıllarına denk gelir. TİP yöneticileriyle tanışır ve onlardan yardım görür. Aşık Mahzuni bu yıllarda Aşıklar Derneğini kurar ve orda sanat ve siyasi mücadelesini verir. O zamanlar TRT Turizm Bakanlığına bağlı olduğu için Aşık İhsani, Kul Ahmet ve Aşık Mahzuni buraya müracaat ederler ve TRT’den söylemelerine izin çıkar. En büyük konserini o zaman Büyük Sinemada verir ve artık tüm Türkiye kendisini tanır.
Bu dönemde Aşık Mahzuni kendisini rahatsız eden bir şeyin farkına varır kendini sorgular “bana bir mücadele gerekiyordu, Kime ve neye karşı ? Gün geçtikce görerek, duyarak, sezinleyerek, okuyarak bunu daha iyi anlamaya başladım. Bütün benliğimle kendimi saza verdim çalıyordum, söylüyordum ama çalışmalarıma bir yöntem vermem gerekiyordu” der. 1968 Türkiye ve dünya gençlik hareketlerinde etkilenir. 1971 yılında yapılan askeri darbe sonucu Süleymen Demirel hükümeti devrilmiş ve yerine Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulur ve halka karşı ve özelliklede sol kesime karşı baskı ve şiddet uygular ve Aşık Mahzuni Erim erim eriyesin/sürüm sürüm sürüm sürünesin türküsünü söyler. Bu türkü ile bütün Türkiye çalkalanır kim bu başbakan alehine türkü söyleyen diye ve hemen tutuklanır 4 ay ceza alır.
Bu sırada Aşık Mahzuni akrabası olan Elbistan’lı Fatma Özdemir ile tanışır ve evlenmek ister. Ne yazık ki ailesi başı belada olan, elinde sazı diyar diyar dolaşan bir Aşığa kız vermek istemez. Fakat ikisinin sevdası bu zorlukları yener ve evlenirler. Bu evlilikten Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adında 4 çocukları olur. Aşık Mahzuni’nin türkülerine ve deyişlerine Fatma, Fadime olarak girer. 6 aylık evliyken Halkı suça teşvikten 1973 yılında tutuklanır Kızı Deryanın doğduğu gün serbest kalır ve 27 gün sonra tekrar tutuklanır.
Aşık Mahzuni Şerif deyim yerindeyse 3 gün içerde 5 gün dışarda yaşamına devam eder.

Mahzuni Şubat 2001 tarihli Kızıldeli dergisinde çıkan Hem Kızılbaş Hem Aleviyim başlıklı yazısından dolayı DGM’de yargılanır ve öldüğü güne kadar mahkeme devam eder. Bu yazısında “Ben allah adına insana secde etmeyi yeğlemekteyim. Bir Alevi çocuğu değil bir Hırıstiyan, bir Musevi de olsam böyle düşünmekteyim…. İnsan aleminin sevgisinde, gönlünde, bütünlüğünde ve doğanın her güzelliğinden beni yaradanı arayıp keyfime göre isimlendirdim. Ona gönül dedim, bülbül dedim, çiçek dedim, Ali dedim, Veli dedim ağzıma güzel gelen herşeye onun adını verdim. Bunu bana haram edecek her yasaya, her bilirkişiye, her dinsel nasa rest çekmekteyim….. Türkiye Alevilerinin yolunun gerçek Ali’ci yol olduğunu savunmak ve yaymak isterim. Çünkü Ali’nin başlattığı cemahiriyel vukuat (halkcı hareket) Atatürk’ün noktaladığı Cumhuriyetin mayasını hazırlamıştır.” Bunları savunur ve savunduklarında dolayı yargılanır.

AŞIK MAHZUNİ’NİN SANATI
Asıl adı Şerif Cırık olan Ozan daha sonra Aşık Mahzuni Şerif Mahlasını alır ve sanatını bu isimle icra eder.
Aşık Mahzuni Anadolu’da Ozanlık Misyonuna
“En yakın tarihi ile onbin yıllık bir kültürün üstüne katlana gelmiş, Asya kültürünü oluşturmuş, Asya kültürü içerisinde Anadolu Harmanını mozaiklemiş bir kültürün adıdır” diye yorumlar.
Ozanı,
“Bulunduğu halkın tarihini, mevcut yaşamını ve geleceğini ince, çok hassas bir mesuliyetle sazlı kültüre diken insandır” diye tarif eder. Ve ”işte ben böyle bir halktan geldiğim için tükenmiyorum, kaynak olarak halkımı gösteriyorum… 1950 yıllarda başladığım saza, cemlerde ve görgü ya da muhabbet anlarında edindiğim engin öğretileri de katarak halk ozanları safına girmiş oldum. Ve dediğim gibi tarihi halk ozanlığı misyonuna duyduğum bozulmaz saygı zaman zaman çağımızda kendini gösteren halkcı ve demokratik kavgayı (devrimciliği) da düşüncelerime taşımış oldu. Yaklaşık kırk yıldır saz çalar deyişler söylerim”.
Aşık Mahzuni sanatını üretirken halkından kopmamış, halkın gönül penceresi olmuş, Halkın acılarına, sevdalarına, istemlerine ve duygularına sazı ve sözüyle tercümanlık yapmıştır. Gün gelmiş halkın silahı olmuş, gün gelmiş halkın rehberi olmuş, gün gelmiş halkın taşa tuttuğu çağımızın Çağdaş Pir Sultan Abdalı olmuştur. Ozan Kızıl Ötesi yazısında “ben bu sazı elime alıpta, inlemesine, tınlamasına düşüncelerime katışım neredeyse 50 yılı bulmaktadır. Ve bu sazımın yüzünden az mı dayaklar yedim, az mı küfürler işittim, en azından ağzımda dişlerimin vadesi ermeden teker teker düşürüldü. Aslına bakarsan sazımın değil, sazıma kattığım düşüncelerimden dolayı bunca zahmetleri, küfürleri, hakaretleri, hapislikleri çektim”. der.
Alevilikle ilgili yazılı belge bulmaktan zorlandığımız bu günlerde nasıl ki asırlar önce yaşayan Nesimi’ler, Yunus’lar, Kul Himmet’ler, Şah Hatayı’ler, Pir Sultan Abdal’lar bu gün hala bizlere rehber oluyorlarsa Aşık Mahzuni Şerif’de bizlere rehber oldu. Bundan sonra ki nesillere de rehber olacaktır.
Kendisi “geçmişteki ozanları, yaşayan ozanları bir bir inceledim. Kendime yol gösterecek olanları kılavuz olarak seçtiğim Pir Sultan Abdal oldu. Ses olarakta etkilendiğim Davut Sulari’dir. Toprak çocuğuyuz, toprağa karşı büyük bir özlemimiz var. Bunları dile getiren Veysel Babadır. Belirli bir derecede onunda etkisinden kaldım. Türkülerime Aşık Veysel mülayimliğini kattım. Düşün felsefemide yine Pir Sultan Abdal’dan aldım. Ve şunu anladım O güne kadar Halk sürekli olarak istismar edilmiş. Halk şiiri geleneği gül, bülbül, çiçek edebiyat ile uyutma perhizi olarak kullanılmıştı. İlk amacım bugüne kadar gelen bu kalıpları kırmak oldu. Olaylardan ve halkın yaşamından aldığım gerçekleri konu olarak işledim ve bu güne kadar böyle geldik….Ben anadolu geleneksel halk kültürü zincirinin kendi çapında bir ozanıyım. Ancak cumhuriyet kavramının cumhuriyetce yapının bıkmaz usanmaz bir hayranı ve müptelesıyım”. der.
Mahzuni bu şiirinde etkilendiği Aşık Veysel’e Neden sadık yarin kara topraktır diye sorar ve birazda sorgular

AŞIK VEYSEL’E
Ahrette selamım olsun Veysel’e
Neden sadık yarin kara topraktır
Yiyen yedi konan göçtü dünyada
Neden sadık yarin kara topraktır

(……)

Toprağı olanlar toprağa söver
Toprağı olmayan bağrını döver
Babamın toprağı var ondan över
Neden sadık yarin kara topraktır

(……)

Ben dünyadan doya doya giderim
Tarihten sızarak soya giderim
Kafam kızar ise aya giderim
Neden sadık yarin kara topraktır

(…….)

Koyun vermiş kuzu vermiş süt vermiş
Fakirin hakkını neden kıt vermiş
Fakirler ot yutmuş, beyler et yemiş
Neden sadık yarin kara topraktır

Hakaret değildir sana muradım
Yıllar yılı Veysel’imi aradım
Benim sadık yarim anam avradım
Neden sadık yarin kara topraktır
Topraktan yapılır kılıçla kama
Toprağın güneşi benzer akşama
Mahzuni Veysel’in yavrusu ama
Neden sadık yarin kara topraktır

Aşık Mahzuni sanatını icra ederken adeta Polis ve Jandarma kendisini takibe alır bir çok konserinden sonra gözaltına alınır. Kendisi bu konuda “hapislik kahrolası bir hayat tarzıdır. Özgür bir insanın hiç bir zaman hapis yatmak için budalaca düşüncesi olamaz. Ancak başa geldiği zaman bundan kaçmak gibi bir ayıbı da olamaz…. Her gün dipcikler altında ezilen Anadolu insanını, memleketi için canını veren gençlerin yediği idamları ve toprağımda dalgalanan yabancı bayrakları düşündüğümde kahroluyorum. Ve bu kahroluşum henüz bitmiş değil. Çünkü saydıklarımın çoğunu mahpusluğun dışında da tatmaktayım. Ülkem bana zaman zaman mahpus gibi geliyor”. diyerek ülkenin emperyalist güçlerin hegomonyasına bırakılmasına ve bu uğurda mücadele edenlerin çektikleri acılara parmak basar.

Aşık Mahzuni 1972 yılında sazını eline alır ve Sivasın Sivrialan köyüne Aşık Veysel’i ziyarete gider. Aşık Veysel’e Aşık Mahzuni’nin geldiği söylenir. Mahzuni içeri girince Veysel Baba ayağa kalkar, yanında bulunanlar şaşırırlar ve Veysel Baba’ya “sen bu güne kadar kimsenin önünde ayağa kalkmadım bu kalkışın nedendir?” diye sorarlar. Veysel Baba sesini yükselterek “susun gelen Pir Sultan olsa gerektir”. der.
Aşık Mahzuni’nin ünü Türkiyenin en icra köşelerine yayılır ve artık Mahzuni diğer sanatcıların ekmek teknesi olur. Kendi dönemlerinde ünlü olan türkücüler ve pop sanatcıları ozanın bestelerini söylemeye başlarlar. Kimisi büyük ozana saygılarından kusur etmezken, kimisi Mahzuni Mahlasını bile kullanmaz. Telif hakkını hiç ödemezler.
Süleyman Zaman, Mahzuni Şerif- Yaşamı, Dünya Görüşü, Şiirleri adlı kitabında ozanları şöyle değerlendiriyor. “Bazı ozanlar toplumun yalnızca maddi çelişkilerini, maddi olumsuzluklarını ele alırken, bazı ozanlar yaşadıkları dönemde ki insan ilişkilerini, ve toplumun maddi ve hem de kişinin veya toplumun piskolojik, inanç ve tinsel çelişkilerini, yönlerini de yansıtırlar. İşte Mahzuni Şerif bu ikinci tanıma giren ozanlarımızdandır.”
Yine aynı kitabında “Toplumu ve insanı etkiliyen her şeyi bulmak olasıdır. Öyleki, onda bilim vardır, din vardır, kitap vardır, toprak vardır, meclis vardır, kader vardır, felsefe vardır, köy ve şehir vardır, Devlet ve millet vardır, Barış ve savaş vardır, İnsan ve doğa vardır, yiğitlik ve erdem vardır, başkaldırı vardır, yol vardır, zevzeklik ve nakkaşlık vardır, dünyada insana sesleniş vardır, soyanlar vardır, hacı-hoca-dede vardır, kısacası ne ararsan vardır.”der

Aziz Nesin ile şiir üzerine yapılan bir söyleyişide Mahzuni’nin şiirini “zor yazılan ama kolay anlaşılan şiir” olarak değerlendirir.
Aşık Mahzuni Şerif’in sanatını ve kişiliğini katagaorilere ayırmak hem kolay hem de çok zordur. Çünkü 400’ün üzerinde Plak, 59 Kaset, 9 tane kitap ve yüzlerce şiiri var. İstediğin konuda şiir, türkü, deyiş ve Duaz-ı İmam var. Zor olanı, bunlar arasında seçim yapmaktır. Biri birinden değerli bu eserler arasında seçim yapmak insanı gerçekten zor durumda bırakıyor. Her eserinde ne ararsan vardır.
Aşık Mahzuni Şerif’in sanatı bazı kesimlerce eleştirilir. Çok sesli müzik yaptığını iddia edenler, yaptıkları müzik ile Aşık Mahzuni’nin 7 telli bağlamasının sesini veremezler. 1975-1980 yılları arası bazı sol guruplar ve örgütler Aşık Mahzuni’nin yapmış olduğu müziği geri kalmışlıkla suçlarlar. Kendilerini yapmış oldukları marş ve sologan müziğini savunurlar. Ancak söylendiği günden sonra unutulan bu tür müziklerin aksine Aşık Mahzuni’nin tarzı değişmemiş ve halka mal olmuştur. 1980 darbesinden sonra sistem tarafından yozlaştırılan gençlik Arabeks müziği ile uyuşturulmuş, kaderci ve içi boş bir gençlik olarak yetiştirilir. Buna karşı bir zamanlar kendisini eleştirenlerin can simidi olmuştur. Ozan bu konuda “Ben içerde bulunan hiç bir örgütün mensubu olmadığım gibi, onlarla hiç bir alışverişte dahi bulunmayan bir sanatcıyım. Hatta çoğu sol örgütlerden revizyonistçiliğim, faşistçiliğim, işbirlikciliğim gibi sıfatlarla nitelendirilmektedirler. Ama bütün insanlara insan olmasından dolayı değer verdiğimden, bu tür olayların yaşanmasına karşıyım”.

REST

Bana dönek demiş itin birisi
Açığım neymiş sor hele hele
Eli çatlamamış ayı irisi
Gel bizim köylerde dur hele hele

Bir yığın kitabı yığmış önüne
Sinek konsa korkar tatlı canına
Hipi yosmasını almış yanına
Pehlivanlık yapar gör hele hele

Köylüden yanadır toprak görmemiş
Viskiden gayriye dudak sürmemiş
Ömür boyu serçe bile vurmamış
Ordu yıkacakmış ker hele hele

Yiğittir ölüsü dağlarda kalan
Yiğittir yiğidin öcünü alan
Soytarıdan yiğit olurmu ulan
Sen bizim dağlara gir hele hele

Bu herifin önü sonu ayandır
Anlayana benim sözüm beyandır
Senden korkan hayvan oğlu hayvandır
Gelde Mahzuni’yi vur hele hele

Burada Aşık Mahzuni’nin halkın dertlerini, sevdalarını, acılarını özlemlerini dile getiren türkülerini dinliyelim.
1. Bilmem söylesemmi söylemesemmi
2. İnce ince bir kar yağar
3. Ehvah Köyüm dertli köyüm
4. Aha Mehmet Emmi

AŞIK MAHZUNİ’NİN DÜNYA GÜRÜŞÜ

Yüzyıllarca Alevi Bektaşi ozanları yaşadıkları toplumun değer yargılarını, yaşamında ki sınıf çelişkilerini, yaşadıkları bölgenin coğrafik yapısını, halkın sevinçlerini, üzüntülerini, kavgalarını, sevdalarını, yoksulluklarını, korkularını ve savaşlarını konu alarak en ince estetik değerler katan halk bilimi insanlardır. Bunlar Şah Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Kaygusız Abdal, Nesimi, Yunus Emre, Aşık Veysel, Muhlis Akarsu ve daha yüzlercesini örnek verebiliriz. Kendi halkının yukarıda saydığımız değer yargılarını kendilerine göre yorumlayıp evrenselleştirmişler ve bu evrensellik onları günümüze taşımış.
Aşık Mahzuni Şerif’in son şiir kitabı olan Dolunaya Tül Düştü isimli eserinde kimliği ve dünya görüşünü şöyle ifade eder.
“Ben Alevi bir aileden gelme olduğum için kök kültürümde Alevilik-Bektaşilik yatar. Siyasi rengime gelince ben demokrat ve solcuyum. Ancak insan sevgisi din anlayışımda en büyük isimdir…. Çünkü zulme ve baskıya kafa tutan her düşünce kutsaldır. Buna biraz daha diyalekt olarak bakarsak her yeni gün gelecekler için daha devingendir. İnsanların hayatında umutlar ne kadar güzel geleceklere gebeyse, zulüm ve kötülükler de aynı oranda gelecekte daha kötü olmak için bir devinim gösterirler. Bu nedenle bu gün yada dünler için aktif yaşamda değişen her hadiseyi olağan karşılıyorum.
Aşık Mahzuni Şerif ile yapılan bir söyleyişi de “geçmişte sol ve sosyalizm yanlısı olan halk ozanları yanında, günümüzde aşırı milliyetci ve dinci ozanların artmalarını neye bağlıyorsun” sorusuna “zıtlar kendi doğrularında ilerlemek ister. Bu gerçekliğin hüviyetine münhasır bir olgudur. Günümüz dünyasında, özünde bir bulgur tanesi kadar bile insan aşkı ve insan sevgisi olan bir insan ozanda olsa, imamda olsa sağcı olamaz. Çünkü sağcı düşünce içinde başı çeken tekelci anlayış ve paylaşımcılığı reddeden sermaye acımasızlığı yatar. Bu çizgiyi onaylayan ozan ya da başka kişiler halkı sevmiyor demektir”. diye cevap verir.(Pir Sultan Abdal Gazetesi 1998,S.4)

Ozan Kürt kimliği üzerine Kürtler Azınlık Değiller yazısında “Batı tarih bilimcilerinin kabul ettiği şekliyle, Kürt kavimi en az batılılar kadar eski diğer halklar kadar tanrı ve insan hukuku önünde insan olarak eşit ve haklıdırlar…. Türkiye Cumhuriyetin de Kürtler azınlık değil bu Cumhuriyetin ortağı değillerdir. Sahibidirler diyorum çünkü, ortaklıklar bir bölüşümde taraf olan en az iki kişidir”.

ATV televizyonunda yayınlanan Siyaset Meydanı proğramında “Yapılan iki darbeden benim tırnaklarımı iki defa çekerek beni mükafatlandırdılar” diyerek tepkisini belirtir.
Aşık Mahzuni Şerif sanatını icraa ederken sadece kendi halkını düşünmemiş dünyanın neresinde olursa olsun ve kimler tarafında yapılırsa yapılsın, yapılan haksızlıklara karşı çıkmış ve evrensel bir ozan olduğunu kanıtlamıştır.

Tabuttaki insan gibi ölmem
Derdim vardır onun için gülemem
Ben insanın değerini bölemem
Doğu Batı Gavur Müslüman bir bana

Tahammül dünyanın başıdır başı
Dost için akıttım gözümden yaşı
Halka öğrettiğini yapmayan kişi
Dört kitap okudum dese kördür bana
Ya da Amerika Katil Katil (türkü)

Ozan Türkiye’de yapılan haksızlıklara, banka hortumlamalarına, derin devlet anlayışına, yolsuzluklara ve daha nice olaylara şiddetle karşı çıkmış, bunları sanatına taşımış ve yazılarında eleştirmiştir. …. asıl kafası koparılacak insanlarla nasıl kadeh tokuşturuldu, korumalar verildi, çiftlikler, bankalar, nasıl peşkeş çekildi, bunlara nasıl korumalar verildi, ve nasıl ruhsatlı silahlar, yeşil pasaportlar temin edildi aklım ermiş değil. Ama suya sabuna dokunan bir türkü söyledin ‘gel bakalım buraya’, hırsızlık şerefsizliktir dedin ‘gel bakalım buraya’ , Kürtçe şarkımı okudun ‘gel bakalım buraya’ Ama günde beş vakit yüzbinlerce noktadan yüzbinlerce Türk İmamıyla Arapça çağrımı yaptın ‘dillerine sağlık babana rahmet’ İngilizce selam verip Fransızca bankamı soydun ‘afiyet şeker olsun’ İstanbul’un göbeğinde Türkiye’nin parasını yırtıp, kamuoyuna tekne gibi kıçını açarak bu millete ana avrat küfrederek yeşilköye İngilizce şarkılar eşliğinde mi gidiyorsun ‘hadi güle güle yolun açık olsun’ diyerek yapılan vurdumduymazlığa karşı koyar.

AŞIK MAHZUNİ’NİN HÜMANİST KİMLİĞİ

OĞUL
Toz yeşiller içinde bıraktığın
Sonra geri dönüp baktığın yıllar
Artık geride oğul
Borca vakit yoktur geleceğin
Bir adım ötede yahut geride oğul
Anlamı düne göreydi
(….)
Doğduğun ülkeyi anan kadar sadık sanırsın
Uğruna ölürüsün, kurban olursun
En diri en canlı hayalinde
Cayır cayır yanarsın oğul
(….)
Bu senin sabahına yağacak kar demektir
Adımla, bozulmuş kör balkonu
Yine el salla geleceklere
Ve korkmuyorsan eli kanlı felekten
Sende umut var demektir oğul

Dedemden babama
Benden sana kalacak tek miras şayet yürekse
Korkma
Söyle barışın haç olduğunu,
İnsanın taç olduğunu
Son peygamberin ulaştığı miraç olduğunu

Dibi yoktur mezarın sonu yine dünyadır
Delsek altımızda Yeni Zelanda çıkar
Farz et yolun cehneme
Şayet hak diyerek yanıyorsan
Korkma bundan ne çıkar oğul.

Oğul Ben toprak olunca
Keşke göklerde kalan sesimi duysan
Ve sesime bir ses de sen koysan
Dönersen kahpesin hak yolunda bir nefes
Eminimki dönmesin oğul
Sen bir Mahzuni Şerif oğluysan, oğul

Aşık Mahzuni Şerif’in kişiliğinde, sanatında, mücadelesinde hümanist tarafı ağır basar. Eserlerinde hoşgörüyü, sevgiyi ve doğruluğu işler. Onun büyük bir insansever olduğunu görürüz. Oğlu Ali Mahzuni’ye yazdığı bu şiirinde hümanistliğini göstermektedir. Aşık Mahzuni Şerif “…temenim 72 milletin bir olması temenisidir. Halkların kardeşliği gerçekliğidir. Berrak bir merhaba, bence sevgilerinde samimi olan insanların zamanı ve günü ve belli ölçülerde hayatın bazı parçalarını paylaşma biçimidir….. Ancak haksızın tümüyle haksızlığını kabul ettiği ve caydığı zaman birlik doğar ki bu da iyi bir sonuçtur”.

NE GÜZEL UYMUŞ

Ta ezelden böyle yakışıklıdır
Şu dağlara kale ne güzel uymuş
Bir ah çekse bin dereyi sel alır
Aşıklara çile ne güzel uymuş

Kırmızıya beyaz, karaya sarı
Bataklığa sinek, çiçeğe arı
Yaz gününe güzü, kışa baharı
Kuru toprak sele ne güzel uymuş

İnsanlar insana hayvanlar soya
Sular enginlere selvi ovalara
Güzele kalem kaş çirkine boya
Sivri tırnak kele ne güzel uymuş

Arsıza ahlaksız hırsıza tasa
Canbaza enayi bankaya kasa
Mazluma kol-kanat suçluya ceza
Namusuza hile ne güzel uymuş
Dünyada pay olmuş tavşana tazı
Arslana çarçakal kurtlara kuzu
Mahzuni’ye derdi Şerif’e sazı
Parmakları tele ne güzel uymuş

DELİ TÜRLERİ

Çeşit çeşit deli vardır erenler
Ala deli kızıl deli mor deli
Deliynen sohbet etmek kolaymı
Aksi deli sakar deli tor deli

Bir deliye sen delisin denilmez
Zehirler yenilir deli yenilmez
Elden ele alınıp da konulmaz
Uyuz deli yalaz deli kör deli

Mahzuni şaşmıştır deli elinden
Sakın gitmen delilerin yolundan
Deliler ayırır hakkı kulundan
Şeytan deli merdan deli pir deli

OSMANLI VE TÜRKLER

Bin yıllık bir hasta inler şurada
Ne doktor bulunur ne çıban biter
Dört mevsim boş geçer bu güzel kırda
Ne çiçek ekilir ne fidan biter

Vicdan adaleti kurulmadıkça
Haksız hak yolundan görülmedikçe
Mebus köylü gibi yorulmadıkca
Ne adalet bakar ne vicdan biter

Marangoz çalışır kapısı yoktur
Berberin sakalı herkesten çoktur
Çalışan aç gezer soyanlar toktur
Ne adavet kalkar ne düzen biter

Size derim size duyun insanlar
İnsanı asıpta zevkeden canlar
Dört yanımda hücum etti hayvanlar
Ne Mahzuni korkar ne sözü biter

VERGİ KAÇIRANLAR

Mısır satıyordun iki yıl evvel
Gardaş defineyi nereden buldun?
Baktım defterine vergi ne gezer
Gardaş defineyi nereden buldun?

Haber verse idin müzemiz vardı
Kumandan kaymakam kazamız vardı
Yoksa muhtarımız azamız vardı
Gardaş defineyi nereden buldun?

Okuma görmedin kırk sene yattın
Bir ekmeğe kırk yıl taklalar attın
Eroinmi sattın esrarmı sattın
Gardaş defineyi nereden buldun?

Seni de beni de gören Allah’tır
Alın teri bütün terlere Şah’tır
Devlet parasını çalmak günahtır
Gardaş defineyi nereden buldun?

Mahzuni Şerif’e inanmazmısın
Ben yanarım daim sen yanmazmısın
İnsanım demeye utanmazmısın
Gardaş defineyi nereden buldun?

DÜZENE TEPKİ

Gene it dilinden çaldı makamlar
Çok ayılar göbek attı hırsınan
Çayırın harmanı çıktı bakalım
Uyuz beygir şaha kalktı tırsınan

Kolay kolay çıkmaz bu tahtanın cilası
Temeli bulaşık oldu olası
Bizim başımızın böyle belası
Özel gelmiş mektebinen kursunan

Gizli pazarlığın yahşi rızası
Ne bir tesadüftür ne iş kazası
Çok yamandır doğru sözün cezası
Tepem ezer tırpanınan örsünen

Mahzuni Şerif’im necidir neci
Yaktı sinemizi hacoğlu hacı
Züğürt ah eder fakat zenginin piçi
Avrupa’ya gider gelir forsunan

Ozanın Hukuk ve karanlık yazısında “…. ve yüz yıllardır, ülkemi karanlıklarda kıvrandıran, fanatik, tutucu, gerici, ilkel yobaz ortaçağ fesatlığının, bağnaz, seri kolu kırılsın. İnsanlarımızı diri diri toprağa gömen, canlı canlı yakan, vuran, kıran, islam’ı kendi şevhet şirret ve zulüm doyumluklarına koz eden karanlık onursuzluk dağılsın….çocuklarımızı henüz 5 yaşındayken alıp onları birer, çağ düşmanı, yurt haini, toplum sırtlanları olarak yetiştiren bütün kapaklı kurs, vakıf, ocak bucaklar, basılmalı deşifre edilmeli sonuçtan ortadan silinmelidir”. diyerek insan sevgisinden yoksun olanların insanları nasıl yozlaştırdıklarını ve bunlara karşı nasıl davranılacağını ifade eder.
Aşık Mahzuni evrensel bir ozan olduğu kadar bazen bölgeleri ve tek insanları konu yapmıştır. Bu şiirinde kendi köyünde ki insanları komik bir şekilde anlatmıştır.

DURMUŞ
Durmuş bizim köyden haber sorarsan
Harman kalktı bulgurlar serildi
On yedi yıl evvel ölen Hacelli
Seksenbir yaşında geri dirildi

Kömsük Hasan İnek alıp satıyor
Kasım harmanında düğün tutuyor
Çin Mehmet yatağa düştü yatıyor
Bir acaip kulakları gerildi

Götürdüler İbiklerin Tulay’ı
Kel muhtara sövdüğünden dolayı
Kır Bekir bilmeden atmış kalayı
Çok acaip yerinden serum verildi

Üç it tuttu Yahyaların Hasanı
Toz ediyor o geceye basanı
Bizim Yusuf değiştirmiş lisanı
Laf ederken kırım kırım kırıldı

Mahzuni bu kadar işte Durmuş’um
Selam edip hatırını sormuşum
Gece olmuş geç farkına varmışım
Sığır geldi sıpaları derildi

TAVŞAN

Bana tavşan eti yermisin derler
Çok yalanlar yedim tavşan nedir ki
Karanlık sofrada karanlık mecliste
Kör yılanlar yedim tavşan nedir ki

Hayli geçtim felek denemesinde
Her çoban bilinmez kaval sesinden
Koyun kılığından pis memesinden
Süt salanlar yedim tavşan nedir ki

Hayvanın hayvandan asili varmıdır
Hayvan hayvan doğar başka varmıdır
Tavşan cennetlikte domuz gavurmudur
Nice canlar yedim tavşan nedir ki

Mahzuni insana doğrusu gerek
Yapabilirmisin toptakta çörek
Dinli dinsiz gavur müslim diyerek
Çok canlar yedim tavşan nedir ki

Mahzuni Şerif`in bu şiirinde bariş, hoşgörü ve katıksız bir hümanizm vardır. İnsanları birbirine düşüren senlik benlik davalarında insan öldürmenin haklı bir tarafı olmayacağını, toplumsal olaylarda bile insanı öldürmek, insanı haklı kılamazı vurgular

SINIFSIZ BİR OKUL KURULMUYOR Kİ

Boşa döğüşmeyin bizim yiğitler
Sizi vurduranlar vurulmuyor ki
Kim bilir nerde hangi koltukta
Kömürde tarlada yorulmuyor ki

Aynı baba dölü ölen öldüren
Ölenle öldüren iti güldüren
Yokmu idi bunu size bildiren
Vur diyenler burda görülmüyor ki

İşçiyi işçiye düşüren zalim
Boynumuzda boza pişiren zalim
Bu kadar bardağı taşıran zalim
Gözümüz önünde serilmiyor ki

Yeni adı çıkmış sağ ile solun
Tarihte borcu yok kullara kulun
İki yanı birdir yaptığın çulun
Bilirsin ölenler dirilmiyor ki

Mahzuni der nedir hakkın davası
İnsana benzermi köpek mayası
Tükensinde bitsin bu sınıf kavgası
Sınıfsız bir okul kurulmuyor ki

Bu türküsünde sistem tarafından cahil bırakılan toplumu anlatmak istiyor.

GÖREYDİM

Ah ne olur bizim köyde
Herkesi okur göreydim
Altmışı bulmuş babamda
Bir günlük fikir göreydim

Dindiren yokmu acımı
Süren yokmu ilacımı
Köyde on yaşlı bacımı
Kilimler dokur göreydim

Demeyin ki ne var bunda
Kanlı kılıç durmaz kınında
Elbistanın ovasında
Gömüşle bakır göreydim

Bitmez kadere inandık
İnandıkta hep biz yandık
Hep şükürü biz öğrendik
Bir beyden şükür göreydim

Sanmayın Mahzuni caydı
Uydu ise hakka uydu
Bütün fakirler doyaydı
Kendimi fakir göreydim

Yine bir türküsünde toplumun sırtında geçinen ve onları sömüren para babalarına, tefecilere, talancılara protestosunu dile getirir.

DOKUNMA KEYFİNE YALAN DÜNYANIN

Dokunma keyfine yalan dünyanın
İpini eline dolamış gider
Gözlerimin yaşı bana gizlidir
Dertliyi dertsizi sulamış gider

Kimi hızlı gider uzun yol tutar
Kimi altın satar kimi pul yutar
Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar
Kimi parmağını yalamış gider

Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni
Bazen Şerif olur bazen Mahzuni
Yurdundan anasız kuzu Mahsuni
İnsanlık ardından melemiş gider.

GÜZEL DOSTUM

Güzel dostum aramızda senlik benlik olurmu
Neden gönül sarayımı tahrumar ettin böyle
Bilirsin ki virane de hanedanlık olurmu efendim
Bir nefes alayım derken bin zarar ettin böyle

Aman aman aman güzel efendim efendim
İkrarım sana çok ezel efendim tabibim
Mevsim gitti sonbahara ulaştı
Seller susukun bağlar gazel efendim

Ey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm
Nice çöllerde dolaştım susuz değirmen gördüm
Ayaklarına yüz sürdüm elini derman gördüm efendim
Kaldırıp vurdun sineme Zülfükar ettin böyle

ARARLAR BENİ

Güvenme dünyada malım var diye aman aman
Acep insanmıyım sorarlar beni aman aman
Halımdan anlamaz cahiller niye aman aman
Her biri bir yanda yorarlar ( kırarlar)beni beni beni
Efendim beni beni yorarlar beni beni

Hoşlar meclisine girdim hoşlandım aman aman
Aşkın ateşine düştüm haşlandım aman aman
Dallarımdan meyve verdim taşlandım aman aman
Ya niçin gövdemden kırarlar beni beni beni
Efendim beni beni kırarlar beni beni

Döndü gitti hak yolunu övenler aman aman
Pişman olup dizlerini dövenler aman aman
Bir lokmaya yüzbin kere sövenler aman aman
Nerdesin Mahzuni diye ararlar beni beni beni
Efendim beni beni ararlar beni beni

Aşık Mahzuni Şerif toplumsal olaylar karşısında duyarlılığını yetirmemiş aksine olayların üzerine gitmiş ve sorgulamıştır. Bunları türkülerine taşımış ve bu türküleri tüm topluma mal olmuştur.
METİN GÖKTEPE’YE

Çağlayanın alemi
Çaresizin selamı
Metinim şehit olmuş
Kana batmış kalemi

Yaz Metinim gene yaz
Yüreciğin var olsun
Sana vuran zalımın
Kolu kökten kırılsın

Panzer gelir uzaktan
Düdüğün çala çala
Metinim can veriyor

Yaz Metinim haberin
Artık olan oldu de
Vay benim memleketim
Bak kimlere kaldı de

Mahzuni yanar ağlar
Eli kalem tutana
Hani söz vermiştiniz
Ankarada yatana

Yaz Metinim gene yaz
Yüreciğin var olsun
Sana vuran zalımın

Gözleri dola dola

AHMET KAYA’YA

Ağladıkca bahar oldu dağların
Toprağına küsme Ahmet geri gel
Gurbet eller burdan güzel değildir
Yaban elde esme Ahmet geri gel

Gelemezmisin, dönemezmisin
Gözüm niye üzgünsün gülemezmisin

Kolay değil gurbet elin yarası
Yoktur bizim ile onun arası
Bu memleket bize ata mirası
Hemen ümit kesme Ahmet geri gel

Gelemezmisin, dönemezmisin
Gözüm niye üzgünsün gülemezmisin

Mahzuni barışın yoluna kurban
Ahmet mızrabına teline kurban
Hangi dil bilirsen diline kurban
Sen yeterki susma Ahmet geri gel

Gelemezmisin, dönemezmisin
Gözüm niye üzgünsün gülemezmisin

AŞIK MAHZUNİ’NİN DİNİ KİMLİĞİ

Yukarıda anlattığımız AŞIK MAHZUNİ’nin dünya görüşü bölümünde ozanın kendi sözlerinde dinlemiştik. “Ben Alevi bir aileden gelme olduğum için kök kültürümde Alevilik-Bektaşilik yatar. Siyasi rengime gelince ben demokrat ve solcuyum. Ancak insan sevgisi din anlayışımda en büyük isimdir.” demişti.
Yine kendisi “Ben doğada bulunan her canlının içinde seçkin bir yeri olan insan sıfatında dünyaya geldiğim için, hep bununla gurur duydum, Hayatımda tek din taşımadım, insan tarihinde gelmiş geçmiş bütün dinlerin hepsinden birer parça yaşadım. Gün oldu yedi dinli, gün oldu dinsiz gezdim. Somut olarak söyleyebilirim ki insan sevgisi benim öz dinim oldu. Hiç bir mezhebi kendime yön olarak tahin etmedim. Zira mezhepler benim indimde, tarihi hikayecilikten öte olmadı. Ancak Ehlibeyte gönül verdiğim ve Ali evladına bel bağladığım doğrudur. Bu da sadece tarihe verdiğim önemden ileri gelmektedir. Ben insanları sevmekten hiç fire vermedim” der.
Aşık Mahzuni Şerif yine kendisi ile yapılan söyleyişide din konusunu eleştirir, dini insanlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullananlara karşı çıkmış, dinin baskı aracı olarak kullanıldığı zaman toplumun cahil ve bilimden yoksun kalacağını vurgular, ”din korkusu onların üzerinde bir balyoz gibi eksik edilmemiştir. Tabi bu yöntemle de güçlüler ilmin gerçeklerinden faydalanırken, sömürülen ve çalışan kesim uyutularak hergün daha dindar, daha üfürükcü, muskacı bir terkibi hurafeyi benimsemiştir. Tek neden kültür ve bilim olayıdır”.

KİM NEYE GÜVENİR

Haydar’ı Kerrar’ı sevmeyen adem
Yüzbin hac eylese boşa güvenir
Ehli-beyte gönül vermeyen adem
Ne yazık ki dört duvar taşa güvenir

Sofular duaya, soysuzlar şere
Pirler mürşitlere, talipler Pir’e
Sadıklar arife, ahmaklar köre
Aşıklar gözünde yaşa güvenir

Evliyası bitmez Anadolu’nun
Derdi mi tükenir derviş yolunun
Kırar kanadımı Hak’kın kulunun
Cahil cenneteki kuşa güvenir

Gerçekler gerçeği gerçekce över
Pişman binamazlar bağrını döver
Dünyada Adem’in kuluna söver
Ahirette mübarek naşa güvenir

Der Mahzuni Şerif gördüğüm yurtlar
Gezip dolaştığım ovalar sırtlar
Yaz gününde kuzu koymayan kurtlar
Gizlenirim diye kışa güvenir

Aşık Mahzuni Şerif’in kurucu üyesi olduğu ve daha sonra Yönetim Kurulunda da görev yaptığı Hacı Bektaş Veli Vakfı Ankara’da Cemevi temelini atar ve inşaat başlar. Mahzuni eşi Fatma’ya orada çalışanlara hergün yemek yapmasını söyler ve birlikte yemekleri götürürler. Eşi kendisine “Ne var bunda sanki babanın evini yapıyorsun” diye takılır. Mahzuni sinirlenir “evet babamın evini yapıyorum” diye cevap verir. Ayrıca Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Merkezi Disiplin Kurulu başkanlığını da yapmıştır.
Geçmiş tarihte yaşamış ozanlarımızın deyişleri, duaz-ı İmamlar bugün cemlerimizde söylenir. Ama Mahzuni Şerifin eserleri kendisi hayatta iken de var olması gereken yerlerde yerini almış ve gençlerimiz onun semahlarıyla semah dönmektedir. Deyiş ve Duazı İmamları cemlerimizde çalınır ve söylenir.

KIZILBAŞIM

İster sövün ister asın
Hakka şükür kızılbaşım
Sevmem ikilik dünyasın
Hakka şükür kızılbaşım

İkrar verdim dönmem geri
Bundandır adım serseri
İnsan olduğumdan beri
Hakka şükür kızılbaşım

Benden yakın Allah bana
Her sözü bismillah bana
Kem düşünmek günah bana
Hakka şükür kızılbaşım

Baştan kızılbaş Ali’dir
Ali’nin yolu uludur
Biri de Bektaş Veli’dir
Hakka şükür kızılbaşım

Mahzuni aktım çağladım
Hakka vardım adım adım
Başıma kızıl bağladım
Hakka şükür kızılbaşım

ÖZELEŞTİRİ

Ahmak gönlüm ne gezersin yabanda
Şu iki cihanı sen sende ara
Boşa tur dağını gezip dolaşma
Musa’yı Çobanı sen sende ara

Kötü kişi yoktur dünya yüzünde
Herkesin mertliği kendi gözünde
Herkesin Yezit’i kendi özünde
Ol Şahı Merdan’ı sen sende ara

Bundan sana nedir erenler ermiş
Ermiyen dünyada yani ne görmüş
Dinle Hacı Bektaş Veli ne demiş
Derdine dermanı sen sende ara

Mahzuni Şerif’im hak’ka gel hele
Hak’ka gelmiyenler düşermi yola
Damlayınan düşek ulu bir göle
Ummanı deryayı sen sende ara

DUAZ-I İMAM

Üryan büryan vardım pir dergahına
Medet ya Muhammet Ali diyerek
Gönül verdim gönül şahlar şahına
Hünkar Hacı Bektaş Veli diyerek

İmam Hasan’dır hubların başı
Hüseyin der akar gözümün yaşı
İmam Zeynel sabredenin yoldaşı
Ağlasam gülerler deli diyerek

Fehlim gıblegahım Muhammet Bakır
Kırkların bağında bülbüller şakır
Caferi Sadıka talibim şükür
İkrar verdim ikrar beli diyerek

Musai Kazımdır mazlumlar şahı
Ali’yü Rızadır şahın ervahı
Şah Taki Naki’ye çekerim ahı
Oniki imamın gülü diyerek

Hasanül Askeri ol Ali aba
Muhammet Mehtiye mestü merhaba
Serin koymuş serin Mahzuni baba
Yol Muhammet Ali yolu diyerek
HÜ HÜ HACI BEKTAŞ

Bütün evren Semah döner
Hü hü Hacı Bektaş dost
Gökyüzünde delil yanar
Hü hü Hacı Bektaş dost

Biz acıyı bal eyleriz
Hakkımız helal eyleriz
Bize Bektaşi can derler
Gidersek hakka gideriz dost

. Gökyüzünde uçan turna
. Hü hü Hacı Bektaş dost
Feryadı Şahlar Şahına
Hü hü Hacı Bektaş dost

Hor olanı hoşlarız biz
Hak diyerek başlarız biz
Şeytan yaklaşamaz bize
İkiliği taşlarız biz dost

İlimsiz yol karanlıktır
. Hü hü Hacı Bektaş dost
Bizde küsmek yaranlıktır
Hü hü Hacı Bektaş dost

Mahzuni ünümüz bizim
Bulunmaz kinimiz bizim
Cahil bize dinsiz demiş
Sevgidir dinimiz bizim dost

Aşık Mahzuni özgürlükten, demokrasiden, barıştan, insan haklarından ve laiklikten yana olan çağdaş, devrimci bir ozandır. Bu nedenle Türkiye’de bulunan şeriatcı ve yobazlarla mücadele etmiş ve bunu sanatına taşımıştır. Ancak ozanın bu tavrı seriatçılarla birlikte bazı yobaz Alevileride rahatsız etmiş ve Mahzuni’yi dinsiz olarak algılarlar.

Dostlar ben allahı inkar etmedim
Bu şekilde hayvan kalana çattım
Şeriatı savdım yere yatmadım
Gösterişe namaza kılana çattım

Arapca değildir Allah’ın dili
Allah evini yapmaz Allah’ın kulu
Camiden geçer mi cennetin yolu
Burda cehnemlik olana çattım

Mahzuni’yim daha ötesi varmı
İbrişim elliler çelik bükermi
Ben bir canım diyen can yakarmı
Böyle bir görünmez plana çattım

Ne sakal ne bıyık dosta yetirir
Ne dua ne telkin canlar bitirir
Ne muska ne divit hakka götürür
Ben canlı içinde yalana çattım

SOFTAYA SORULAR

Hocam gelmiş bana sualler sorar
Bu kürre’yi arzın binası nedir?
Bir gelin oturur güneş yüzünde
Elinde kınası yüzüğü nedir?

Hangi çarmıh tutmuş bizim İsa’yı
Bilirsiniz dili yanmış Musa’yı
Tur dağı’na götürürken asayı
Onun konuştuğu Sinası nedir?

Mevlam bizi bir hamurdan yoğurmuş
Adem olun diye durmuş çağırmış
Meryem babası yok çocuk doğurmuş
Onun babasının anası nedir?

Der Mahzuni Şerif bitsin bu acı
Neydi Zekeriya Nebi’nin tacı
Hocamın korktuğu Tuğba Ağacı
Tuğba’nın döktüğü danesi nedir?

Aşık Mahzuni Şerif örgütlülüğe önem verdiği için yukarıda da anlattığımız gibi PSKD Genel Merkezi Disiplin Kurulu Başkanlığı ve Hacı Bektaş Veli Kültür Vakfı kurucu üyeliğini ve Genel Başkanlığını yapmıştır. Bu dernekler içerisinde çıkar amaçlı hareket edenlere, Aleviliği başka amaçlarda kullanmak isteyenlere karşı çıkmış ve bunları eleştirmiş ve türkülerini söylemiştir. “Bir yandan laik, özgürlükcü, parlamenter bir Cumhuriyet, öbür yandan bu cumhuriyete düşman, gizli kuran kursları, ilegal islami kuruluşlar, şeriatcılık ismi altında fanatik, totaliter baskıcı bölücü yuvalanmalar. Daha başka bir yandan da birbirine düşman edilmek istenen devrimci, Atatürkçü, yurtsever Alevi örgütleri. Daha neler neler fakat bilmem söylesem mi siylemesem mi?”. diyerek tepkisini böyle dile getirir.

DİYE DİYE
Sinemi zalime açtım
Vur diye vur diye
Divane gönlümden kaçtım
Dur diye dur diye

Kendi kendime darıldım
Taze daldan kırıldım
Nice yılana sarıldım
Var diye var diye

Aynalar yüzüme küstü
Yaradan özüme küstü
Tabipler gözüme küstü
Kör diye kör diye

Mahzuni düştüm ağladım
Baharda çoştum çağladım
Çok cahile bel bağladım
Pir diye pir diye

FIRILDAK ADAM

Yüz karası bu alemin düşkünü
Baykuş gibi viranede işin ne
Cemlerin şeytanı yollar düşkünü
Ey utanmaz meyhanede işin ne

Fırıldak adam
Ben seni nedem
Gelme dergaha
Hainsin madem
Zalimsin madem

İkrar verdin ikrarını çiğnedin
Hayatında helal lokma yemedin
İnsanım demedin kulum demedin
Hacı Bektaş Mevlanada işin ne

Açtın Mahzuniye yürek yarası
Dünyanın fitnesi yüzler karası
Süfyanın torunu Mervanın hası
Hüseyinde kerbelada işin ne

BOŞUMUŞ

Ey erenler bir kamile danıştım
Er olana edep erkan hoşumuş
Kalırsa dünyada insanlık kalır
Kuru hayal fani dünya boşumuş

Ufacık pınardan ceyhan olurmu
Ta ezelden karga şahan olurmu
Vefasız dostlardan derman olurmu
Adem aslı asıllara başımış başımış

Dünyada delinin teki Mahzuni
Yaktı seni içindeki Mahzuni
Dile kolay bunca yükü Mahzuni
Yıllar yılı taşımış taşımışda taşımış

ÇEŞMİ SİYAHIM

İşte gidiyorum çeşmi siyahım
Önümüze dağlar sıralansada
Sermeyem derdimdir servetim ahım
Karardıkca bahtım karalansada

Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Dost beni bıraktı ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansada

Bağladın gönlümü (haydar) zülfün teline
Sen beni düşürdün elin diline
Güldün Mahzuni’nin berbat haline
Mervanın elinden parelensede

PARANGALAR

Parangalar çiçek açtı kolumda
Kanlı zalim güler eğlenir şimdi
Devriyeler gezer oldu yolumda
Obamızda kara bağlanır şimdi

Düşler dolar parmaklığın ardında
Bir gönüldür hasret kalmış yurduna
Yem yem oldum şu dağların kurduna
Belki aramızdan ağlanır şimdi

Der Mahzuni Şerif geçen ayların
Vefası kalmadı zülfü yayların
Baharda günahı olmaz çayların
Dereler coş eder çağlanır şimdi

NEM KALDI

Parsel parsel eylemişler dünyayı
Bir dikili taştan gayrı nem kaldı
Dost köyünde ayağımı kestiler
Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı

Padişah değilem çeksem otursam
Saraylar kursamda asker yetirsem
Hediyem yotur ki dosta götürsem
İki damla yaştan gayrı nem kaldı

Arsız arsız diye arsız ettiler
Yerimi aldılar yersiz ettiler
Beni aç koydular hırsız ettiler
Sermayemde suçtan gayrı nem kaldı

Ali görünenler osman çıktılar
Şimdi ettiğine pişman çıktılar
Eski dostlar bize düşman çıktılar
Bir kaç tane puşttan gayrı nem kaldı

Mansuni Şerif’im çıksam dağlara
Rast gelsemde avcı vurmuş marala
Doldur tüfeğini benim yarama
Bir yaralı döşten gayrı nem kaldı

HACI BEKTAŞ SEMAHI
Değişmek istemem bin peygambere
Yarap dertlilerle bir eyle beni
Girmem cennet için cem kuranlara
Sitem deryasında sır eyle beni
Haydar haydar haydar sır eyle beni
Ali Ali Ali sır eyle beni

Canan denen cezayı bırakma tende
Cemsiz dem sürmeyin fani dünyada
Eski ziynet ile yeni zindanda
Mesti merdan ile nur eyle beni
Haydar haydar haydar nur eyle beni
Ali Ali Ali nur eyle beni

Yaralarım derin muhammet sızlasın
Hünkar saray alim seni özlesin
Bir damlacık kanım kanım Hüseyin desin
Hasanın uğruna var eyle beni
Haydar haydar haydar var eyle beni
Ali Ali Ali var eyle beni

Haydar haydar haydar var eyle beni
Ali Ali Ali var eyle beni
Kırk yamalı bir hırka giyeyim
Pirin deryasında ölüm seveyim
Aşkın kazanında semah döneyim
Yoktan bilmeyenden var eyle beni
Haydar haydar haydar var eyle beni
Ali Ali Ali var eyle beni

Mahzuni Şerifim dosta aittir
Aşkım Hüseyindir nefsim Alidir
Çoban eyle beni beni çileler güttür
Abdal (Fakir) Musalara tur eyle beni
Haydar haydar haydar tur eyle beni
Ali Ali Ali tur eyle beni

VASİYETİM

Ben ölünce sevenlerim toplansın
Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
Dualar etsinler kendi dilimden
Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar

Ankarada yüklesinler dengimi
Berçenekte başlatmışım cengimi
Nevşehire taşısınlar rengimi
Hacı Bektaş şeyhine dalsınlar

İnanarak gittim yüce Allaha
Hüseyinle düştüm ah ile vaha
Yanlış imam elin vurmasın daha
Bir Seyitle namazımı kılsınlar

Üstüme ‘Bir Ozan Bektaşı’ yazın
Ama yazıları derince kazın
Çekem diye şu beş taşın ayazın
Ara sıra kışın beni bulsunlar

İki fidan dikin selviden olsun
Cemler yapılırken yüreğim dolsun
Birde bostan yapıp altında kalsın
At yolcular karpuz kelek alsınlar

Yakın kaldı yakın kaldı zamanım
İşte gidiyorum kaşı kemanım
Benim sevgiydi dinim imanım
Sevenlerim beni böyle ansınlar

Can taşıyan canlı mutlaka ölür
Değişir dünyadan başka şey kalır
Benim kim olduğumu yavrular bilir
Eylibey-t dünyasına sahip olsunlar

Mahzuni asalet sözüne doydum
İnsanlık adına serimi koydum
Ben Ali’yi sevdim Ali oğluydum
Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar

Aşık Mahzuni hayatı boyunca çekmiş olduğu acılara ve işkencelere vücudu dayanmayarak bir çok hastalık geçirir. Beyin kanaması, böbrek yetersizliği gibi. Beyin ameliyatı olur ve 15 Mayıs 2002’de Almanya Köln şehrine gelir ve aniden rahatsızlanır fakat artık yapılacak bir şey kalmaz ve sevgili Türkü Babamız 17 Mayıs 2002 günü aramızdan bedenen ayrılır ve vasiyeti üzerine Babamın evi dediği Hacı Bektaş Veli Dergahında Çilehane bölümünde 19 Mayıs 2002’de toprağa ekilir. Ozanın ilkokul öğretmeni olan ve yörede Aşık Mahrumi olarak tanınan Rahim Kaya Mahzuni’nin Hacı Bektaş’da toprağa verilecek olmasına “demek ki orayı hak etmiş” sözü ile değerlendirir. Kendisine önder olarak seçtiği Hacı Bektaş Veli yanında sevenleri tarafından ziyaret ediliyor.

KAZAK ABDAL GİBİ

Aşık Mahzuni Alevi geleneğinde 7 ulu ozan olarak bilenen ozanları kendine rehber edinmiş, bazen onlara özenmiş, bazen esinlenmiştir. Bu şiirinde Kaygusuz Abdal’ın Avradını şiirine benzer babasını diyerek tepkisini dile getirmiş.

Bir fakirin hatırını
Kıranın da babasını
Bizim köye katırını
Süreninde babasını

Sahte molla sahte derviş
İnsanın ömrünü yermiş
Bir kişi yalanla ermiş
Erenin de babasını

Parayla diploma alan
Haklının hakkını çalan
Bizim başımıza plan
Kranın da babasını
Bizim köyün yolu harap
Beyler içer kızıl şarap
Doğru söze yanlış cevap
Verenin de babasını

Bir avuç pis kabadayı
Nerde almış böyle payı
Fakirlere prangayı
Vuranın da babasını

(……)

Çaldı bizi taştan taşa
Yandık gitti baştan başa
Mahzuni’yi boştan boşa
Yoranın da babasını

AŞIK MAHZUNİ ŞERİF

Aşık Mahzuni Şerif Notaları

Kaynak: https://www.turkedebiyati.org/sairler/mahzuni.html